2 Haziran 2020 Salı

Merhaba :) Ben Kimim? Neden Buradayım?

Herkese Merhaba
Adım Serpil, 30 yaşındayım. Bu ay 31 olacağım. Yani Yengeç burcuyum. Çok yorucu bir burç. Evliyim ve İstanbul'da yaşıyorum.

Sanat Tarihi mezunuyum. Bu bölüm genelde sırf puan tuttuğu için yazılsa da tutkusunu takip edip yazanlar da mevcuttur. Ben gerçekten hür irademle, severek ve isteyerek yazdım. Kendi bölümümle ilgili asla iş bulamıyor olsam da asla geri kalmam. Sanat Tarihi hakkında kitaplar, makaleler okurum. Gider tarihi yerleri gezerim, araştırırım. Böyle bir vlog kanalı kurmak istiyorum. Ayrıca Sanat Tarihi çok güzel bölümdür. Zevk ala ala okuyayım derseniz öneririm ama mezun olunca iş güç derdiniz olacaksa biraz düşünüp öyle karar vermenizi öneririm. 




Karantinadan önce İstanbul'daki bir ortaokulda öğretmenlik yapıyordum. Aslında hala yapıyorum. İçerikler hazırlıyorum. Çocuklarıma hem EBA'dan hem de WhatsApp'tan atıyorum. Bazen yazışıyoruz. Ben bu kadar uzayacağını öngörememiştim. Herhalde bir haftalık tatili öne çekecekler dedim ama okullar açılmayacakmış. Şu süreci hepimiz sağlıcakla atlatalım da ben yavrularıma yazın da kışın da hafta sonu da gider ders anlatırım. Geçen bir öğrencim rüyasında görmüş, bana yazdı. Hep okulu görüyorum hocam dedi. Ne yalan söyleyeyim ben de haftanın bir kaç gecesi rüyalarımda okuldayım.




Neyse gündem değiştiriyorum. En sevdiğim renkler başta mavi olmak üzere bir de yeşildir. Bu iki rengin hemen hemen bütün tonlarına karşı zaafım vardır ama özellikle ikisinin petrol tonlarının hastasıyım.

Hayvanları çok severim ama vegan ya da vejeteryan değilim. Hem seviyorum hem yiyorum. Bu sorunu henüz içimde çözemedim. Genelde et yediğimde karnım günlerce ağrır. Hatta acile gitmişliğim vardır. Bu gibi durumlarda kendimi et yemenin insanın yaratılışına ters olduğuna ikna etmeye çalışırım. Sonra bünyeye işlemiş olan fakirlikten dolayı ağrımış olabileceğine ikna olurum. Zira büyürken gerek alamamaktan gerekse Karadenizli olmaktan ötürü pek et tüketmedim. Küçükken edinilen alışkanlıklar daha kalıcı oluyor. Bazen eşim beni ineğe benzetir. Çünkü koca bir tabak yeşilliği önüme koyar ve kendimden geçercesine, her bir vitaminin vücuduma zerk oluşunu hissede hissede yerim. Yemek konusunu kapattım. Hayvan ayrımı yapmadığım gibi, cinsmiş kırmaymış ayrımı asla yapmam. Yapanı da esefle kınarım. Kargayı da köpeği de severim. Mesela elimde gezen salyangoz falan görebilirsiniz.Hiç ayırmam ama böceklerle tam şey edemedim henüz. 

Favorim yok mu peki? Var. Kediler benim gözümde muhteşem varlıklardır. Ömrüm boyunca bir kedim olsun istedim ve sonunda oldu. Çok mutluyum. Eşim dokunamazdı bile şimdi ooooooo. Daha bir ay bile olmadı üstelik. Kedimin adı Fikret ama biz ona kısaca Fiko diyoruz. 


Korona'dan sonra hayatımda değişen şeyler oldu ama asla evde durmaktan sıkılmadım. Seviyorum evde vakit geçirmeyi ama İstanbul'u arşın arşın gezmeyi, fotoğraf çekmeyi, öğrencilerimi, doğayı, vapura binip çay simit keyfi yapıp martılarla simidimi paylaşmayı falan çok özlemeye başladım. Bir de annem babam memlekette ama ben İstanbul'dan çıkamıyorum. Aslında çıkabilirdim yasak değilken ama riski göze alamadım. O sıralar biraz griptim. Hastalık çok yeni olduğu belirsizdi. Dedim belki koronayımdır. Köye bulaştırmayayım. Değilsem bile yolda kapabilirim. Sevdiklerim için sevdiklerimden uzak kalmayı seçtim. Bence iyi yaptım. Aferim bana. Bu arada grip belirtilerim alerji ilacı alınca ve okuldan uzak kalınca geçti. Çünkü okul, ormana sıfırdı.



Bu süreçte ilk zamanlar bir tembellik çökmedi değil. Ama toparladım. Bazı günlerim çok verimli olabiliyorken bazı günler koltukta yuvarlanmakla geçiyor. Artık evden çalışıyorum. İlk zaman biraz afalladım ama o işi de kotardım hayırlısıyla. Günlerim eşimle, kedi Fiko'yla, bitkilerimle, kitaplarımla, filmlerle ve yemek yiyerek geçiyor. Peki nerelerde takılıyorum. Daha çok yatakta, koltukta, mutfakta, bilgisayar başında ve sosyal medyada bulunuyorum. 

Blog yazmayı defalarca denedim ama bir türlü sürekli hale getiremedim. Şu an bu blogumu açarken eski blogumu da kapatıyorum. Orda tek tük paylaştığım bazı yazıları buraya da atacağım. Tabi ki yeni yazılarda olacak.

Blog yazmak istememin sebebi okuduğum kitapları, izlediğim filmleri vs bir süre sonra unutuyor olmam. Hakkında düşünüp, oturup bir şeyler karalayınca kafamda kalıyor ama. Ayrıca insanın bazen içini dökesi, bazen gevezelik edesi, bazen de ne yapıp ettiğini anlatası geliyor. Şimdilik ortaya karışık takılacağım. Blogun konusu hakkında aman ne gösterir bilemeyeceğim.



Sağlıcakla ve Sevgiyle Kalın

4 yorum:

  1. Merhaba Serpil, iyi ki geldin buraya :)
    Ne çok ortak özelliğimiz varmış bak, ne güzel şeyler paylaşır biriktiririz birlikte :)
    O zaman yeni yaşına hediye olmuş bu blog :)
    Hangi gün doğdun? İkizlerden ayrıldığına göre son günleri, belli :)
    Benim de yükselenim yengeç, kendi burcum da balık, yani çifte yorgunluk benimki.
    Ama yine de güzel bir şey yengeç olmak, benim en iyi anlaştığım burçtur mesela :)

    Bölümün de ne güzelmiş, Sanat tarihi... Benim de çok deli bir merakım vardır, severim, araştırır, okurum. Bir türlü doymam.
    Bursaya geldin mi hiç? Çünkü buralarda da gezmen gereken yerler var :) Belki birlikte gezeriz, ben gezdiririm sen de bana anlatırsın, kendimden geçerim kesin :)

    Kedilerle aram hiç yoktur, ama Fiko'cuğunu da öyle güzel anlatmışsın ki hayran kaldım :) Yine de eşin gibi olacağımı hiç sanmıyorum ben :)

    Çoook uzun yıllar burada yazmanı diliyorum, ben de keyifle okuyacağım seni.
    Hoşça kal :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa Zeynep o kadar pozitif bir enerjin var ki :)

      Burcum Yengeç, yükselenim Boğa. Yengeç ok zor burçtur. Çilesini çok çektim ama 30 yılda ancak uyum sağlamaya başladım. Yengeçlerle anlaştığına göre benimle de anlaşacağından şüphem yok.
      Bölümümü çok severek yazmıştım. İnşallah blogumda bu konulara da yer vermeyi planlıyorum.
      Bursa'ya geçen sene Nisan ayında arkadaşlarla geldik ve gerçekten çok beğendim. Grupla hareket edildiği ve tuttuğumuz aracın şöförü Bursa'yı bilmediği için bazı yerleri göremedik. Yer derken aslında bazı tarihi yapıları göremedim ama gördüğüm yerleri sayacak olursam; Bursa Ulu Cami, Koza Han, Saltanat Kapısı'nı, Tophane, Cumalıkızık, Irgandı Köprüsü ve Trilye'yi gördüm. Ama hep derim Bursa'ya tekrar gitmem gerekiyor diye. Doyamamıştım. İnşallah tekrar gelebilirim ve birlikte gezeriz :)
      Ayrıca güzel dileklerin için çok çok teşekkür ederim. İnşallah dediğin gibi uzun yıllar burada olabilirim. İnşallah birlikte güzel şeyler paylaşırız.
      Blogun var mı? Varsa linkini bırakabilir misin? Takip edenleri nerden geri takip edeceğimi bir türlü bulamadım. Acemilik diyelim.

      Sil
    2. Bi de 24 Haziran doğum günüm.

      Sil
  2. Heyy! Umarım bu sefer blogda sürekliliği yakalayabilirsin, yazın çok samimiydi, bayıldımm! Ben de kedileri çook severim ama ailem evde beslememi istemiyor :/ Gelecekte umuyorum :D Bölümünle ilgili yazılar çok güzel olur bence. Ben et yemeyi çok sevmem, köfte gibi şeyleri sever gibiyim ama direkt etli şeyleri sevmem. Karıştı biraz, her neyse anlamışsındır umarım :D Şu andan itibaren ben de seni takipteyim! Blogun hayırlı olsun :) <3

    YanıtlaSil