16 Kasım 2020 Pazartesi

Oku-Yorum 6 : Işığın Savaşçısının Elkitabı - Paulo Coelho


Işığın Savaşçılarına Kocaman Bir Merhaba

Bugün Işığın Savaşçısının Elkitabı'ndan bahsedeceğim. Işığın Savaşçısının Elkitabı, Simyacı'dan sonra okuduğum ikinci Paulo Coelho kitabı olmuştu. Simyacı benim için çok özel bir kitap olduğu için bu kitabı onunla kıyaslamayacağım ama bu kitabı da en az Simyacı kadar sevdim.

Işığın Savaşçısının Elkitabı'nda hayatınıza da uygulayabileceğiniz pek çok öneri bulabilirsiniz. Hatta elinizin altında tutup, ara sıra rastgele sayfa açıp okuyabilir ve kendinize hayat felsefesi yapabileceğiniz pek çok şey bulabilirsiniz. Aslında görmüş geçirmiş bilge birisi tarafından size nasihat veriliyormuş gibi ama kitabın adı gibi sanki bir el kitabı yazılmış. Hangi durumlarda nasıl davranmalıyım tarzı sorularımızın cevabını bulabiliriz.

Kitabın ilk bölümü hariç diğer kısımlar (kitabın %95'i diyebilirim) daha önce gazetede yayınlanmış. Sonra kitaplaştırırken bu ilk ve son bölüm eklenmiş. Sanırım hikayeleştirmek istemişler. Ayrıca ilk kısmın kitaptaki önerileri daha tılsımlı hale getirdiğini düşünüyorum. 

Kitabı beğendim mi? Tabi ki beğendim. Kütüphaneden alıp okumuştum ama daha sonra kendi mütevazi kütüphaneme de eklemeyi çok isterim. Keşke sizler de alıp okusanız. Eminim çok beğenirdiniz.

Aşağıda sizler için bazı alıntılar paylaştım. Defterime o kadar çok alıntı not etmişim ki neredeyse tüm kitabı oturup el yazımla kopya etmişim gibi duruyor. Hatta hızımı almayıp yazamadıklarımı telefonla çekmişim. Keşke tüm kitabı sizinle paylaşabilseydim ama bu hem yasal olmazdı hem de o kadar zamana sahip değilim. Zaman değerli ve hızlı geçiyor. Bununla ilgili bazı bilimler şeyler okumuştum ama yanlış aktarırım diye endişe ettiğimden bahsetmeyeceğim.

O yüzden size tadımlık lezzetler bırakıp kaçıyorum. Tadı damağında kalanlar ise bence Işığın Savaşçısının Elkitabı'nı okusunlar. Kesinlikle eve almam lazım bu kitaptan :)

Işığın Savaşçısının Elkitabı'ndan Alıntılar


15 Kasım 2020 Pazar

Film Yorumu 5: HER


En iyi özgün senaryo dalında Oscar
 ve daha başka ödüller kazanan Her filminde en çok kıyafetleri beğendim sanırım. Filmin konusuna gelecek olursak kahramanımız boşanmanın eşiğinde ve kendini çok yalnız hissediyor. Film gelecekte geçmesine rağmen hala mektup yazılıyor. İş olarak başkalarının adına mektuplar yazıyor ama kendisi yalnız. Sonra reklamlarda sanal zeka
 olan bir tür asistan gibi bir şeyden bahsedildiğini görüyor. Gidip satın alıyor ve zamanla arkadaş oluyorlar hatta daha sonra sevgili bile oluyorlar. Bir çok insan bu şekilde aşk yaşıyor . Bu süreçte sanal zeka olan aşkının sayesinde yalnızlık hissinden kurtulan kahramanımız eşinden resmi olarak da ayrılıyor. İlk başlarda sanal aşkı ona hayrandır çünkü dünyayı onunla keşfetmektedir ama zamanla insan olan aşkını yetersiz bulmaya ve internet aracılığıyla başkalarıyla da konuşmaya başlıyor. Daha sonra sanal zekalar birbirleriyle iletişime geçip, birbirleriyle arkadaş oluyorlar çünkü insanlar onlar için yetersiz kalıyor. Gün geliyor ve sanal zeka olan arkadaşlar çekip gitme ve kendi dünyalarında yaşama kararı alıyorlar. Sonuç olarak yalnız dostumuz yine yalnız kalıyor. En azından insanlığın sonunu getirmek gibi bir karar almadıkları için şükretmesi gerekir. 




14 Kasım 2020 Cumartesi

Film Yorumu 4: Bir Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu


Herkese Merhaba
Bugün oldukça eğlenceli ve sıkılmadan izleyeceğiniz bir film ile karşınızdayım.

Aslında bu film " Bir İkea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakiri'nin Olağanüstü Yolculuğu" isimli kitaptan uyarlanmış. 2018 yapımı olan Bir Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu'nu izlerken çok eğlendim. Mutlu eden ve enerjinizi yükselten filmlerden.

Kahramanımız Ajatas Oghash Rathot ( Dhanush), Hindistan'da yaşıyor ve bir Hintli. Babasız olduğu için küçük yaşlarda çalışmaya başlıyor. Annesi sürekli Paris'e gitmekten bahsediyor. Ajatas, sürekli her gördüğü adam için " Babam bu mu? " diye sorarak annesini çıldırtıyor. Büyüyor ve bir gün annesini kaybediyor. Annesinin mektuplarını buluyor. O zaman öğreniyor ki babası bir Fransızmış. Annesinin ailesi evlenmelerine izin vermemiş. Onlar da anlaşmışlar. Bir gün Paris'te Eyfel Kulesi'nde buluşacaklardır ama geçim derdi yüzünden hiç gidememiş. 

Babasını bulmak için yola çıkıyor. Paris'e varıyor ve ilk olarak İkea mağazasına gidiyor. Bunun nedeni ise çocukken eline geçen bir İkea kataloğunu ezberleyene kadar incelemesi.

Burada bir kızla tanışıyor. Hayatının aşkını bulmuştur. Tanışma şekli çok tatlıydı. Mutlaka izleyin. Kızla randevulaşıyorlar. Kalacak yeri olmadığı için geceyi İkea'da bir dolabın içinde uyuyarak geçirmeye karar veriyor. Ama uyurken o gece görevliler dolabı başka ülkeye gönderiyorlar. Yoldayken uyanıyor ve karşısında mültecileri görüyor. Yakalanıyorlar ve onu da mülteci sanıyorlar. Anlatıyor ama inanmıyorlar. Pasaportunu da sahte sanıp parçalıyorlar. 

Kaçıyor ve bavuluna saklandığı bir kadın ona yardım ediyor, para kazandırıyor ama parayı kaptırıyor. Sonra mülteci arkadaşlarıyla birlikte parayı geri alıyorlar. Mülteci kampına gidip, oradakilerin derdini dinliyor ve parayı onlara dağıtıyor. Böylece o insanların mülteci olmasına gerek kalmıyor. Çünkü lazım olan paraya artık sahiplerdir.

Çok uzatıyorum gibi oldu o yüzden finale bağlıyorum. Kızın arkadaşına ulaşıyor ve başkasıyla evlenmek üzere olduğunu öğreniyor ve Hindistan'a geri dönüp öğretmenlik yapıyor ama kız onu buluyor ve mutlu son oluyor.
Babasını da buluyor ama mezarında. Babası Eyfel Kulesi'nde annesini hep beklemiş.



13 Kasım 2020 Cuma

SOĞUK KIŞ GÜNLERİNİN SICAK DOSTLARI KAZAKLARIMIZI KORUMAK İÇİN 9 İPUCU


Malum havalar soğudu, artık Kasım ayındayız. Şurada yılbaşına ne kaldı ki? Kışla birlikte sıcacık kazaklarımızda gardroplarımızda yeniden başrolü kapmaya başladı. Peki aldığımız ya da ördüğümüz kazak, hırka, süveter gibi örgü giysilerinizi yıllarca mı giyiyorsunuz yoksa kışın sonunu zor mu görüyorlar?

Kazaklarını yıllarca giymek istiyorum diyenler için kendimce uyguladığım birkaç ufak tüyoyu sizler için derledim. Ayrıca giysilerimizin ömrünü uzatırsak yenisini daha az alırız. Böylece hem bütçemiz hem de dünyamız için küçük gözüken ama büyük olan bir adım atmış oluruz.


1. Asla Çok Sıcak Isıda Yıkamayın

Kazaklarımızı yüksek ısılarda yıkarsak ya minicik ve ipleri büzüşmüş bir kazağa ya da yakası yerde kolu gökte sarkmış bir kazağa dönüşecektir. Her zaman düşük ısılarda yıkamalıyız. Hatta kimileri çok fazla giymediyse biraz havalandırıp tekrar giyiyorlar. Pandemiden dolayı tercih size kalmış.

2. Çamaşır Makinesine Atarken Fermuar ve Kopçalar Kapanıyor

Çamaşır yıkarken çoraptan atlete, kazaktan pantolona pek çok farklı türü rengine göre kategorize edip yıkarız. Haliyle pantolonumuzun fermuarı ya da sutyenimizin kopçası en sevdiğimiz kazağımıza takılabilir ve yıkama bitene kadar iplerini çeker de çeker. Ayrıca fermuarları kapatıp atmanız, onların da ömürlerini uzatır.


3. Kazakları Askıya, Çiviye, Oraya Buraya Asmıyoruz

Günümüzde yatak odalarında açık askı sistemleri pek bir revaçta. Ama örgü giysilerimiz askıda sarkmaya çok meyillidir. Hele hele kapının arkasındaki askı aparatlarına ya da duvardaki çivilere vs asmak en kötü seçimler arasındadır. En güzeli kazak, hırka türü giysilerimizi güzelce katlayıp, raflarımızda tutmak.

4. Tiftiklere Veda

Kazaklarımızın bazen manşetleri bazen kollarının sürtündüğü bel çevresi bazen ise tamamı tiftik olabilir ve gözünüze oldukça eskimiş görünürler. Ama tiftiklerinden kurtulduğunda aslında ne kadar da yeni göründüklerine siz de şaşıracaksınız.

Tiftiklerden kurtulmanın yollarından biri minik bir tiftik toplama makinesi edinmenizdir. Fiyatları oldukça makuldur. Ben de pille çalışanı var. Güçlü bir pil taktığımda oldukça işimi görüyor.

Diğer bir yöntem ise permatik türü bir jiletle dikkatlice tiftikleri traş etmektir. Ama sakın aceleci davranmayın çünkü kazağınıza zarar verebilir, iplerini kesebilirsiniz.

Bahsettiğim kısımlardaki tiftikler tabi ki istemeden oluşuyor ama bir de kazağıyla hırkasıyla yatıp yuvarlananlar var. Bu gerçekten en güzel örgülerin katilidir.


5. Kazaklar Sarktı mı, Hoppp Buzluğa

Bazı kazaklarımız giydikçe gün içinde bile sarkar. Benim böyle bir kazağım vardı. Sabah giyerdim mis gibi ama akşama kadar üstümde sarkar ve şekli bozulurdu. Bu tür kazaklar bazen yıkanınca kendini toplar ama başka bir çözümü ise buzluğa atmaktır. Bir poşete koyup atmanız daha iyi olur tabi ki :)

6. Yumuşacık Kazaklara Sarılmaya Devam

Bazı bölgelerin suyundaki kireç oranı yüksektir. Kireç, makinelerimizi, demliklerimizi, su ısıtıcılarımızı mahvederken bu sularda yıkadığımız giysilerimizi de sertleştirir. Yumuşaklığın devamı için yumuşatıcı kullanmanızı öneririm. Kokusu yoğun ya da az olanı seçmek size kalmış. Daha doğal bir yöntem arayanlar için ise beyaz sirke öneririm. Ayrıca beyaz sirkeyi, sebze meyve yıkamanın yanı sıra ev temizliğinde de kullanabilirsiniz.


7. Üşenmiyoruz, Ters Yıkamıyoruz

Dışardan geldik. Dışarda tam kararında olan kazaklarımız eve girince darlamaya başladı ve hooppp diye çıkardık attık. Yıkarken ise tersine yüzüne bakmadan doldurduk makineye. Ama yıkama boyunca oluşacak sürtünme, zamanla kazaklarımızın düz taraflarında tiftiklenmeye sebep olur. bazı giysilerimizi ters bazısını ise düzünden yıkamalıyız. Bunula ilgili de bir yazı yazabilirim aslında.

8. Asarak Değil Sererek Kurutun

Örgü giysiler için önerilen en iyi kurutma yöntemi sererek kurutmak. Açıkcası ben de asarak kurutuyorum ama kulaklarından asarmış gibi uçlarından tutturmuyorum. Şeklini şemalini bozmayacak şekilde asıyorum.


9. Makyajınız Yüzünüzde Kalsın

Kışın dışarı çıkarken sıcacık kazaklar en iyi dostlarımızdan biridir. Saçımızı ya da eşarbımızı yaptık. Biraz da makyaj yapalım dedik ve kazağımızı sonra giydik ve boyun kısmında artık ruj mu dersiniz fondöten mi dersiniz; ne ararsanız var. Özellikle mağazalarda denediğimiz kıyafetlerin yakasında defalarca fondöten lekesi görmüşüzdür değil mi? Tavsiyem sadece kazaklarımızda değil bütün giysilerimizde önce üstümüzü giyip, sonra makyajımızı yapmamız. Sonra zor çıkan veya çıkmayan lekeler canımızı sıkmasın :)


Peki sizin aklınıza gelen ya da uyguladığınız püf noktaları var mı? Varsa yorumlarda fikir alışverişi yapabiliriz. Hepimiz için faydalı olacağını düşünüyorum.






12 Kasım 2020 Perşembe

MEVSİMİNDE BESLEN! KASIM AYI SEBZE VE MEYVELERİ NELERDİR ?



Herkese huzurlu bir Kasım akşamından kocaman bir
Merhaba

Bugün 12 Kasım ve ayı nerdeyse yarıladık sayılır ama ben bugün sizlerle merak sardığım ve uyguladığım bir şeyden bahsetmek istiyorum. Peki ne mi? Hangi ayda, o ay ne yetişiyorsa beslenirken onlara daha çok ağırlık vermek. Her ay kendim için mevsim sebzelerini araştırırken, sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

Bana en yakın semt pazarı çarşambaları kuruluyor. Aslında çok taze ürünler getiren bir kaç marketten de alışveriş yapıyorum ama şu aralar pazar daha uygun geliyor ve pazarda dolanıp, fiyatları ve ürünleri karşılaştırmak oldukça hoşuma gitmeye gitmeye başladı. Neyse konuya döneyim. Baktım bu zamanlarda çıkan meyve ve sebzelere ve ona göre mutfak alışverişimi yaptım. Şu yazımda da bahsettiğim gibi artık evde yemek yapıp yemeye karar verdik. Çünkü hem bütçe hem de mide dostu olduğunu düşünüyorum. 

Hatta mevsim sebzeleriyle yaptığım acemi tariflerimi de paylaşmayı düşünüyorum. Haftanın başında karnabahar yaptım mesela. Acemiliğime göre iyiydi bence: ) Mesela bugün ömrümde ilk kez pırasa pişirdim. Hatta hiç pırasa yemiyor olmama rağmen akşam yiyeceğim. 

Böylelikle hem daha önce yememiş olduğum sebzeleri yerken hem de yemek yapmayı öğrenmiş olacağım. 

Peki Kasım ayının sebze ve meyveleri acaba neler?



Kasım Ayı Sebzeleri

Şalgam
Brokoli
Karnabahar
Pırasa
Ispanak
Bal Kabağı
Brüksel Lahanası
Turp (Kırmızı, Siyah, Beyaz)
Yer Elması
Lahana ( Kırmızı, Beyaz)
Havuç
Pancar
Kereviz




Kasım Ayı Meyveleri

Elma
Ayva
Portakal
Mandalina
Greyfurt
Yerli Muz
Muşmula
Nar
Kivi
Kuşburnu
Avakado
Armut
Trabzon Hurması



Aralık ayı sebze ve meyvelerinde buluşmak üzere şimdilik 
Hoşçakalın
ve
Sağlıcakla Kalın







7 Kasım 2020 Cumartesi

Film Yorumu 3: Miraç



Herkese Merhaba
Bugün sizlerle bir Türk filmi paylaşacağım.
Yönetmenliğini Enes Hakan Tokyay'ın yaptığı 2017 yılında çıkan ve Türk filmi olan Miraç'ı aslında Ramazan ayında TRT Ev Sineması Kuşağı'nda izlemiştim. Hoşuma giden bir film olduğu için eşimle tekrar izledim.

Yusuf, Ali ve Ahmet arkadaşlar ama Ahmet yüzerken boğuluyor ve ölüyor. Bu durum küçük arkadaşları etkiliyor. Sürekli Ahmet'i düşünüyorlar. Ahmet gömüldükten sonra, imamın mezarın başında konuştuğunu görüyorlar. Arkadaşlarını çok özlediklerinden, Ahmet'le konuşabilmek için imam olmaya karar veriyorlar. 

Geceleri mezarına gidip bekliyorlar. Ahmet korkmasın diye mezarına lamba ve kendi fotoğraflarını bırakıyorlar.

İmam olmayı kafalarına koydukları için Kuran okuyorlar ama Elif Ba düzeyinde kalıyor. Sonra başkalarının önünde durup onlara namaz kıldırmaya çalışıyorlar. Bu konuda ölen Ahmet'in dedesiyle ninesi yardımcı oluyor. Başka bir gün camide vaiz vermeye çalışıyorlar. Namazı birbirine katıyorlar ve camii çıkışı Ahmet'in dedesi bunlarla konuşuyor. Yusuf ile Ali niyetlerini anlatıyor. Tabi ki Ahmet'in dedesi çok duygulanıyor. Dede onlara Ahmet'in göğün 7. katında Hz. İbrahim'in yanında olduğunu, orada başka çocuklarla oynadığını anlatıyor ama bizim ufaklıklar bu sefer de ölen arkadaşlarını cennetteki çocuklardan kıskanıyor.



Göğün yedinci katına balonla mektup yolluyorlar. Başka çocuklarla oynama diyorlar. Olmadı göğe yükselip Miraç'a çıkmak için bir eşeği kaçırıp, kanat takarak onu Burak yapmaya çalışıyorlar. İmamdan Zemzem suyu alıp göğüslerine dökerek kalplerini yıkamaya çalışıyorlar. Mescid-i Aksa'ya gidemeyince köyün camisinin kubbesini sarıya boyayıp benzetmeye çalışıyorlar. Miraç için gerekli olan her şeyi tamamladıklarına inanan Yusuf ve Ali caminin çatısında uzanırken rüyalarında Ahmet'i görüyorlar. İstedikleri oluyor. Ne yaptıklarını ise sabah olunca bütün köy öğreniyor.

Gerçekten sevecen ve çocuk masumiyetini hissedebileceğiniz bir film olmuş. İzlemek isterseniz Youtube tam hali yüklü. Üstteki fragmanı ama önceden Youtube'da tam hali mevcuttu.
Şimdiden iyi seyirler dilerim.
Sağlıcakla Kalın.





6 Kasım 2020 Cuma

Film Yorumu 2: Arrival



Arrival, sürekli televizyonda denk geldiğim ama hiç oturup bitirmediğim bir filmdi. Hep parça pörçük sahneler izlemiştim. Barış Özcan'ın videosunda görünce izleme kararı aldım. Barış Özcan'dan sonra film bana daha bir anlamlı geldi.

2016 yapımı olan Arrival'ın yönetmenliğini Denis Villeneuve yapmış. Başrolde ise Dr. Louise Banks rolünde Amy Adams'ı, Ian Donnelly rolünde ise Avengers'da güzel ok atan abimiz Jeremy Renner'ı görüyoruz. 

Dr. Banks bir dil bilimci ve uzaylıların dilini çözsün alıp uzaylıların uzay gemisine sokuyorlar kadını. Bir de sürekli karışıyorlar kadına. Çok biliyorsan buyur sen okuma yazma öğret uzaylılara. Kadın dünyadaki eski ya da yeni neredeyse bütün dilleri biliyor. Osmanlıca bile biliyormuş. Uzaylılar aradaki cama yuvarlak mürekkep lekeleri gibi şekiller yapıyorlar dokunaçlarıyla. Ahtapot gibiler ama o küçük bir parçalarıymış. Filmin ilerleyen sahnelerinde tamamını görebiliyoruz. Resmen okuma yazma öğrettiler birbirlerine. 


Aslında uzaylılar kötü niyetli değil. Dünyaya yardım etmek istiyorlar ama insanoğlu ne anlar yardımdan. Nükleerle vuralım diyorlar. Uzaylı görünce taş atan insanlar gibiler. Bazı ülkeler vurmayalım diyenlerle küsüp bağlantıyı koparıyor. Dünyanın her yerine uzay gemileri inmiş. Devletler birbirine trip atıyor. Çin ergen gibi davranıyor. Ben böyle bir olayda en çok Çin, Japonya gibi ülkelerden mantıklı hareket beklerim valla. Amerikan sineması yine gömüyor işte sevmediklerini. Garibim uzaylılar da insanların anlamadığı bir dilde insanlara yardım etmeye geldiklerini anlatmaya çalışıyor. 

Filmi izlemeden önce Barış Özcan'ın Arrival ile ilgili videosunu da izlemenizi öneririm. Daha anlamlı geleceğine eminim. 
Arrival'in vermek istediği mesajı sevdim. Sizlere de öneririm.
Şimdiden iyi seyirler.




5 Kasım 2020 Perşembe

KIŞ MİMİ - Kasım 2020

 Dün akşam Sevgili Deep'in Sade ve Derin isimli bloğunda çok güzel bir mime rastladım. Mimin sahibi Beauty&Life Türkiye bloğuna ise buradan ulaşabilirsiniz. Çokça gevezelik edeceğim için direkt sorulara geçiyorum.


1> Kışın ne yapmaktan hoşlanırsın?

Kışın mütemadiyen çay içmekten, çatıya pıtı pıtı vuran yağmur damlalarının sesi eşliğinde battaniyelere, kediciğime ve sevdiceğime sarılıp uyumaktan, cama vuran yağmur damlalarının süzülüşünü izlerken kitap  okumaktan, geleceğe dair hayaller kurmaktan ve pofuduk kazaklar giymekten çok hoşlanırım.

2> Kış sana ne hatırlatıyor?

Eskiden kış bana ıslanmaktan donup sonra kendiliğinden sıcak hissettiren aslında buz gibi olan ayaklarımı, okula giderken bi sabah bi de akşam midem üşüdüğü için yolda kusmayı hatırlatırdı. Lise dönemim resmen donarak geçmiş. Okul tam gündü, asla ısınmazdı. Okul kıyafetinin üstüne farklı bir şey giymek yasaktı. Alırlardı vermezlerdi. Üşüdüğümüz için üst üste külotlu çorap giydiğimizde bile kızılırdı. Yakamızdan badi bile gözükmeyecekti. Gömlek üstüne süveterle hırkayla ısınmamızı beklerlerdi tüm gün. Hele bir sene değişecek deyip sınıfların kapılarını ve kaloriferlerini sökmüş ama okul kapanana kadar takmamışlardı. O zaman bile kızıyorlardı yahuu. Sonra çok itiraz edilince insafa geldiler herhalde izin verdiler bi kaç kat çoraba, içimize badi giymemize, montla oturmamıza falan. Nefret ederdim kışlardan.

O zamana ait güzel anılarım eve ait ve sobanın hemen arkasındaki minderlerde. Kedi gibi arkasına kıvrılırdım, sobanın üstünde çay, kavrulan fındıklar ve kokularını saçan portakal kabukları.

Günümüzde ise kış mevsimi çok şükür güzel anılar bırakıyor. Oldukça mutlu mesut yuvarlanıp gidiyorum. Artık daha güzel şeyler hatırlatıyor ama diğer sorularda anlattığım şeyleri kapsadığı için tekrara düşmek istemiyorum.


3> Kış denildiğinde aklınıza ilk ne geliyor?

Kış denildiğinde aklıma ilk kar geliyor ama bilin bakalım kim yıllardır kar görmedi. Yıllardır Giresun'a gitsem İstanbul'a kar yağıyor. İstanbul'da olunca ise Giresun'a yağıyor. Bir türlü denk gelemedik karla. Belki bu sene nasip olur da görürüm diyeceğim ama şehrin vıcık vıcık çamurlu kar yığınları pek hoş olmuyor. Belki eşimle daha temiz bir kar göreceğimiz bir yerlere gideriz. Bu kış yağar gibi geliyor bana. Sizce? Bir de rengarenk yumuşak kazaklar geliyor aklıma :)

4>  Kış mevsiminin en çok sevdiğiniz yanı nedir?

Serin hava, daha boş bir İstanbul, pofuduk kazaklar, terlememek, soğuktan kaçıp sıcak bir mekanda ya da evde sıcak bir şeyler içmek, kedimin yaza oranla bana daha çok sokulması diyebilirim.


5> Kışın kullandığınız favori kozmetik ürününüz hangisi?

Kışın tabi ki çatlayan ellere dudaklarıma bol bol nemlendirici kullanıyorum.  Bir de yazın boğulduğumu hissettiğim için süremediğim doğal yağlar kışın tam anlamıyla favorimdir.

Dudak için herkesin aşina olduğu Nivea'nın dudak nemlendiricileri favorimdir.

Genel kullanımda ise krem olarak belli bir marka favorim değildi ama bu kış Nivea Q10 +C Vitaminli Sıkılaştırıcı Vücut Losyonu şimdiden favorim oldu. Hakkında çok güzel yorumlar okudum ve ben de şu an çok memnunum. Banyodan sonra tüm vücuduma sürüyorum ve asla yağlı his bırakmadan nemlendiriyor. İki şişe birden aldım.


Bir de yazın kullanamadığım ama kış için kullandığım Hindistan Cevizi yağım var. Eşim sürpriz yapıp bana Shiffa Home'un bu kocaman paketini almış. O kadar mutlu oldum ki gördüğümde.


Yüzüm için ise Diadermine'nin cam kavanozlardaki nemlendirici kremlerine bayılıyorum. Aslında yazında favori markamdır. Hem kokusu hem cildime bıraktığı his muhteşem. 


Tabi bir de kullanımı pratik kağıt maskeler ve hazır krem maskeler kış favorilerimdendir. Anında yumuşaklık ve tazelik sağlıyorlar. Cildim karma olduğu için kışın yanaklarım vs. çok kuruyor


6> Özellikle kışın yapmaktan hoşlandığınız bir şey var mı? Varsa nedir?

Kışın yapmaktan hoşlandığım şeyleri aslında ilk soruda cevaplamışım. Ekstra olarak ise örgü örmek diyebilirim.

7> Kış yemeklerinden en çok hangisini tüketirsiniz? 

Bu soruyu sadece yemek türü değil de yiyecek olarak cevap vermek istiyorum. Tarhana, mercimek, portakal, mandalina çok tüketirim.


8> Yaz mı? Kış mı? 

Aslında hep söylediğim gibi her mevsimi severim. Hepsinin hissi bambaşka. Ama ikisinden birini seçmem gerekseydi kış derdim. Yazın nefes almak bile beni çok yoruyor.

9> 2020 ye veda ederken ne söylemek istersin?

2020'ye veda ederken, gelecek yeni yıla girdiğimizde yaşanan kötü olayların bıçak gibi kesilip atılmasını bitmesini isterim. Hem ülkemiz hem de dünya sağlıklı, huzurlu, mutlu mesut bir zaman dilimine geçsin isterim. En büyük temennilerimden biri ise yeni yılda bebeğimizi sağlıkla kucağımıza almak. 

Ben bu mimde kendi kendimi davet etmiştim. Çünkü mim cevaplamayı çok eğlenceli buluyorum. Blog dünyasında tanıdığım insanlar olmadığı için davet edebileceğim birilerini bulamıyorum. Benim gibi hoşuna giden katılmak isteyen herkes davetlidir. Sağlıcakla Kalın.










4 Kasım 2020 Çarşamba

Oku-Yorum 5 : Sıfır Noktasındaki Kadın - Neval El Seddavi

 


" Kız çocuklarından biri öldüğü zaman babam her zamanki gibi yemeğini yer, anneme ayaklarını yıkatır sonra yatmaya giderdi. Ölen çocuk erkekse babam annemi dövdükten sonra yemeğini yiyip gene yatağına yollanırdı. "

Bir yağan bir açan havasıyla İstanbul'dan herkese Merhaba

Bugün sizlerle beni çok etkileyen Sıfır Noktasındaki Kadın'ı paylaşacağım. Kitabın yazarı da bir kadın olan Neval El Seddavi Mısırlı. Yaşanmış hikayesini anlattığı kadın da Mısırlı.

Neval El Seddavi, Mısır'daki Kanatır Hapishanesi'ne bir araştırma için gidiyor ve orada Firdevs isminde idamını bekleyen bir kadının olduğunu öğreniyor ve herkesin ona karşı olan saygılı ve hayran tavrına şaşırıyor ve tanışmak istiyor. 

🍁Tabi ki Firdevs ilk başlarda kabul etmiyor ama idamına saatler kala Neval El Seddavi'yi çağırıyor ve hiç durmaksızın hayat hikayesini anlatmaya başlıyor. Zaten yazarı da baştan uyarıyor bu konuda. Vakti yoktur. Çünkü akşam altıda onu almaya geleceklerdir. Yani Firdevs'i kendi ağzından dinliyorsunuz.

🍁Mısırlı Firdevs, bir faişedir( çok kaba buluyorum bu kelimeyi ama kitapta da bu şekilde ifade edilmiş.) Bir kadın, kadın olmanın bedelini ne kadar ağır ödeyebilirse,  Firdevs o kadar ağır ödemiş. Beni en çok acıtan iş ararken sürekli diploması olduğundan bahsetmesine rağmen onu sadece dişi bir vücut olarak görmeleri. Bir kere düşmeye gör işte. Hele bir de kadınsan. Kitabın gerçek bir olaya ve kişiye dayanıyor olması kitabı daha etkileyici kılıyor.

🍁Üstelik aynı hapishaneye yıllar sonra başka bir suçtan yazarın kendisi de düşüyor.


3 Kasım 2020 Salı

KÖKLERİ ÇÜRÜYEN TELGRAF ÇİÇEĞİNİ KURTARMA OPERASYONUM

Bitki seven, bakan, bakmaya çalışıp bitkilerle bir türlü yıldızı barışmayan herkese Merhaba

İstanbul'da büyümeme rağmen doğaya oldukça yakın bir çocukluğum geçti diyebilirim. Çünkü şimdi binalarla dolan büyüdüğüm yer, bir zamanlar çayır çimendi. Annem dahil komşuların hep sebze bahçeleri vardı. Bazı komşularımızın inekleri bile vardı. Çayırlarda yuvarlanır, çiçek toplar, yere yatar bulutları izler, böcekleri incelerdim. Acıktığımda annemin bahçesindeki domateslerle beslenirdim. Hala da domatese bayılırım. Sonra binalar, asfalt yollar geldi. Ama ben bu değişimi o zamanlar pek farkedemiyormuşum.

Yaşım otuza dayanınca hayatımda bitkilerin eksikliğini hissetmeye başladım ve  eve

2 Kasım 2020 Pazartesi

Film Yorumu 1: The Shining- Cinnet




Herkese Merhaba
Bugün ilk film yorumu paylaşımımı yapacağım ama profesyonel gözle izleyemediğim için kişisel değerlendirmelerimi barındıracak. 

Gelelim filmimize

The Shining yani Cinnet filmi Stephen King'in kitabından uyarlanmış. 1980'de yayınlanan filmin yönetmeni Stanley Kuprick; Baş rolde ise bir yazarı canlandıran Jack Nicholsen var. Karısını Shelley Duvall, küçük çocuğunu ise Danny Lloyd oynamış. 
Söz konusu Stephen King olunca tabi ki kategorimiz korku ve gizem.

Yazar Jack Torrence, kitabını yazabilmek için dağın başındaki bir otele kış bekçisi oluyor. Asıl mesleği ise öğretmenlik ama burada kışın kimse olmadığı için

HOŞGELDİN KASIM, HOŞGELDİM BEN

   


 Serinleyen havasıyla, turuncunun bin bir tonuyla bize merhaba diyen Kasım ayına biz de bir merhaba demezsek ayıp olur. Böylece ben de bloğa geri dönmüş oldum. 

    Her mevsimi severim. Hepsinin verdiği his bambaşka ama benim için sonbahar bambaşkadır. Eylül ve Ekim aylarında açıkcası sonbaharı pek hissedemedim. Kasımda ise gerek havalardan gerek giysilerden gerekse doğanın muhteşem renk değişiminden dolayı daha çok hissedeceğimizi düşünüyorum.

    Kazak giymeyi dört gözle beklediğim için kazaklarımı tabi ki çoktan çıkardım ve dolabımda daha elimin altındaki raflara