3 Kasım 2020 Salı

KÖKLERİ ÇÜRÜYEN TELGRAF ÇİÇEĞİNİ KURTARMA OPERASYONUM

Bitki seven, bakan, bakmaya çalışıp bitkilerle bir türlü yıldızı barışmayan herkese Merhaba

İstanbul'da büyümeme rağmen doğaya oldukça yakın bir çocukluğum geçti diyebilirim. Çünkü şimdi binalarla dolan büyüdüğüm yer, bir zamanlar çayır çimendi. Annem dahil komşuların hep sebze bahçeleri vardı. Bazı komşularımızın inekleri bile vardı. Çayırlarda yuvarlanır, çiçek toplar, yere yatar bulutları izler, böcekleri incelerdim. Acıktığımda annemin bahçesindeki domateslerle beslenirdim. Hala da domatese bayılırım. Sonra binalar, asfalt yollar geldi. Ama ben bu değişimi o zamanlar pek farkedemiyormuşum.

Yaşım otuza dayanınca hayatımda bitkilerin eksikliğini hissetmeye başladım ve  eve

çiçek almaya başladım ama o ilk bebeklerimden hiç kalmadı. Bakamadım. Onlar hastalandıkça suladım, uğraştım ettim ama dillerini bir türlü anlayamamıştım. İlk acemilikte yapılan en büyük hata bitkimiz hastalandıkça sulamak. Aslında acemilik döneminde genelde fazla sulamadan ölüyorlar zaten. Amann yavrularım aç kalmasın diye diye daha çok hasta ediyoruz.

Dilini anlayamadığım bebeklerden biri olan telgraf çiçeğini ise üç kere aldım. Sonuncusu fotoğraflarda gördüğünüz güzellik. Az kalsın oda gidiyordu. Yanlış sulamadan olduğunu düşündüğüm kök çürümesine çare olarak çürüyen kısımları kestim. Sonra ayıkladığım bitki dallarını bir şişenin içine koydum ve suda köklenmesini bekledim. Beklediğim gibi de oldu ve köklendi. Suyun içindeki kökler iyice güçlenince toprağa ektim.

Gayet güzel gelişimini sürdürürken kedimiz Fiko'nun pati ve diş darbelerine maruz kaldı ve gelişimi tekrar yavaşlamaya başladı. Ben de telgraf çiçeğini Fiko'nun ulaşamayacağı ardiye gibi kullandığımız arka balkona koydum ve zamanla kendini topladı. Güzelliğine güzellik, morlu yeşilli yapraklarına daha nicelerini kattı. Yarın gündüz şimdiki halinin fotoğrafını da atarım. Telefonum akşamları iyi çekmiyor.

Telgraf çiçeği gerçekten çok sevdiğim bir bitkiydi. Sonunda bakmayı başarabildiğim için çok ama çok mutluyum. İnce sarkan dallarındaki önü yeşil arkası mor yaprakları, gerçekten de telgraf teline konmuş kuşlara benzemiyor mu?

1 yorum: