11 Ekim 2021 Pazartesi

Bal Oğlumun İlk Dişi Çıktı

 

 

Cümleten herkese selam olsun.

Bugün çok mutluyum. Çünkü bal oğlumun ilk dişi göründü. Bugün kaşıkla mama yedirirken, kaşık bir şeye sürtmeye başladı. Zor bela bakabildim ve altta bir tane dişin tepesini gördüm. Kaç gündür süren ağlama nöbetlerinin nedenini anlamış olduk.

7 Aylık olmasına 5 gün var. Ne çabuk büyüyorlar. Sanki hastaneden eve daha yeni gelmiş gibi hissediyorum. 

Daha pek çok güzel anlar yaşamak nasip olur inşallah. 

17 Eylül 2021 Cuma

Yoldaki Mucize



 Selamm

Geçen gün bebemi babasına bırakıp market turuna çıktım. Dönüşte çok işlek olan bulvarda bir dükkanın önünde yatan yavru bi kedi gördüm. Yerde yatan pek çok kedi görürüz ama bu ölü gibiydi. Dokundum, biraz dürttüm hiç hareket etmedi ama nefes alıyordu. Dükkanda çalışan kız, kedinin sabahtan beri o şekil yattığını söyledi. Trafiğe kapalı bir yer olduğu için acaba motor mu çarptım dedim ama emin olamadılar . Ordakiler ölecek heralde ,ondan öyle galiba dediler. Yanına süt koymuşlardı. Kedilere süt vermeyin lütfen, çok dokunuyor. Mama yiyemeyecek kadar küçükse ya bir süt anne bulunmalı ya da yavru kedi süt tozu alınmalı.

Aşırı şiş karnı dışında fiziksel bir rahatsızlığı yok gibi duruyordu. 

Tuttum eve getirdim, evde zaten bir tane kedi oğlumuz yokmuş gibi ama öyle de bırakamazdım.

Güzelce yedi, su içti, saatlerce uyudu dinlendi. Kendine geldi çok şükür. Karnı da inmeye başladı. Eşim hamile mi acaba dedi ama aşırı minik bir şey. Hamile kalabilir mi bilemedim. Ben verilen sütün dokunduğunu düşünüyorum. 

Şu an hopluyor, oynuyor, yiyor, içiyor, mutlu gözüküyor. Hatta şu an şarj kablomu kemiriyor. Az önce kolumla savaşıyordu. Isırık ve tırnaklardan nasibimi aldım. 

Ama malesef evde tutamayacağız. Çünkü evdeki Fiko, asla başka kedi istemiyor evde. Daha önce de denemiştik. Sürekli dövüyor. Hatta yerken ve tuvaletini yaparken bile. Buna da aynı tepkiyi veriyor. Gün içinde bir umut deniyorum, bir araya getiriyorum ama ikisi de birbirinden haz etmiyor. Evde bırakıp çıksak, döndüğümüzde ne halde buluruz kim bilir. Fiko, beni bile dövüyor aksama kadar. Kedi mi aldık, kuduruk köpek mi belli değil. Bu Fiko'yla başım dertte. Yine kendimi az çok koruyorum,aslında saldırılarına alıştım ama bebeğimi korumakta zorlanıyorum açıkçası. Yanımda bile ayaklarını ısırmaya çalışıyor, tokat atıyor.  Koruyorum diye bana da saldırıyor . Off off! Hayırsız evlat gibi,atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. Birbirimizi idare ediyoruz işte.

Yavru kediye ise yuva arıyoruz. Eşim bir yer bulmuş, arkadaşı olur demiş. Müsait olduğunda oraya götürecek. Umarım mutlu, sağlıklı bir ömrü olur. 



Yorgun, Mutlu, Bebekli


 Merhaba
Yorgun ama mutlu olduğum bir gün geçiriyorum. Yorgunum çünkü dün bal oğlumu aşıya kucağımda götürdüm. Bebek arabasını tek başınayken indiremiyorum. Asansör olmayan bir binanın altıncı katında oturuyoruz. Hem arabayı hem bebeği tutamıyorum. Çok ağır oluyor.

Araba seçeneği ortadan kalkınca, kanguru ana kucağına koydum ama kilosu artık onu taşımamı çok zorlaştırıyor. Kayışlar kayıyor gevşiyor. Haliyle yine kollarımla taşımış oldum. 
Karma aşısını oldu. Allah'tan sadece iğne vurulurken kısa bi ağlaması oldu ama hemen sakinleşti. Dönüşte ise kucağımda uyuyakaldı, eve geldigimizde de bir süre uyumaya devam etti. Uyanınca hemen bi ateş düşürücü verdim. Çünkü hem aşı hem diş acısı çekiyor.

Geleyim güzel habere. Bal oğlum dün tam 6 aylık oldu. Haliyle ek gıdaya başlayacağımız yeni bir döneme geçiyoruz. Bu konuda kafam karışıktı açıkçası ama hemşiremiz sağolsun bilgilendirdi, küçük bir yemek tarif kitapçığı verdi. Uyguladıkça paylaşırım. 

Ayrıca anne sütü içmediği ve sadece mamayla beslendiği için artık bol bol su içirmemi tembihledi ve yastıklarla destekleyip oturma alıştırması yaptırmamı söyledi. 
Kilomuz 8 kilo 100 gr , boyumuz ise 73 santim cıktı.

Aşıya ve yorgunluğa rağmen günümüz neşeli geçti ama gece ağlamalı zırlamalı bir kaç saatten sonra nihayet bana sarılıp üstümde uyudu. Bütün çocuklar inşallah hiç hastalık görmeden, sağlıkla büyürler. 

Bu arada sabahları eşimi yolcu ederken ve bebeyle bez değişimi vs yaparken uyanıyorum haliyle. Bi şeyler içesim geliyor ama yemek yiyesim gelmiyor. Çay tek başına midemi rahatsiz ediyor sabahları. Ben de limonlu sıcak su içmeye başladım. Hem fazla kilolarıma da faydası olur belki. Sabahları limonlu sıcak suyu deneyenler varsa tecrübelerini okumayı çok isterim. 

6 Eylül 2021 Pazartesi

DIY 1: KEÇEDEN DÖNENCE DENEMELERİ 1


 Kocaman bir merhaba. Bugün yazmalara doyamayacağım sanırım çünkü anlatmak istediğim çok şey birikti.

Hamileliğimde başlayan dönence arayışı, bebeğimiz 6 aylık olmasına rağmen hala sonuçlanmadı. Ya istediğim gibi bulamıyorum ya da çok pahalılar. Çok şükür bal oğlan kendi kendine uykuya dalabiliyor o yüzden dönen,müzik çalan bir dönenceye gerek yok. Sadece uykuya dalana kadar beşikte tepişip oynarken izlesin, hayal gücünü çalıştırsın istiyorum. Tavana bakmak pek eğlenceli sayılmaz .

Bende dönenceyi en sonunda kendim yapmaya karar verdim. Önce minik hayvan figürleri örmeyi düşündüm. Zaten ufaktan amigurumi denemeleri yapmaya başladım. Ama kafamdaki dönenceye çok farklı renklerde iplikler gerektiğini farkedince vazgeçtim. Bir de amigurumi gözlerimi çok yoruyor. Zaten gözlük bile netlemiyor artık. Pandemiydi, hamilelikti derken gidemedik göz doktoruna.

Geçen baltanemi, babasına bırakıp market turu yaparken Bim'de keçe gördüm. Paketteki keçeler A4 kâğıt boyutunda ve bir sürü renk mevcut. Kalitelisini anlayamadım çünkü daha önce keçeyle hiç uğraşmamıştım. Bir paket keçe alıp denemelere başladım. 

Önce yengeci yaptım. Sonra da deniz atını. Sıradakini filamingo olarak düşünüyorum. 

Bunlar gibi hayvan figürleri yapıp, hepsini yuvarlak bir kasnağa asmayı düşünüyorum. Umarım güzel bir ürün ortaya çıkar. 

Hayvanların kalıplarını pinterestten buluyorum. Kâğıda aktarıyorum, kalıbı kesiyorum. Keçenin üstüne koyup, kesiyorum. Kenarlarını dikip, içini elyafla dolduruyorum. Hatta elyafı, evdeki yastıkların içinden alabilirsiniz. Çünkü çok çok az koyuyorsunuz zaten.

Fotoda henüz yıkanmamışlardı ama sonrasında yıkama filesine koyup, yeni aldığım diğer oyuncaklarla beraber makinede yıkadım. Hiç bozulma olmamış hatta daha parlak ve yeni duruyorlar. 

Yeni figürler denedikce tekrar paylaşırım. 

Sağlıcakla ve sevgiyle kalın.


BULUT GEÇTİ. GÖZYAŞLARI KALDI ÇİMENDE

 


Ohh miss gibi bir sabaha uyandım. Temiz ve serin hava, rüzgâr ve yağmurun çatıya vurma sesiyle sabah 6'da uyandım. Aslında bebeğin ağlamasıyla uyandım. Sonra bi baktım yağmur yağıyor, koştum çamaşırlar havalanarak kurusun diye açık bıraktığım balkon camlarını örtmeye.

Çok özlemişim yağmuru, hafif üşüyen kollarımı yorganın altına sokup, sevdiğime sarılıp uyumayı. 

Yağmuru gördüm durur muyum? Hazır eşim henüz okula gitmemişken, çocukta uyurken attım kendimi dışarı ve fırından yine ekmek almaya diye çıkıp bir poşet poğaça, açmayla döndüm. Yarısını eşimin çantasına sokuşturdum belki kantin açık değildir diye. Yarısını da bebeğimi uyuttuktan sonra camın kenarına oturup, örgü örüp, çay eşliğinde yedim. 



Gerçekten İstanbul'da kaç aydır damla düşmedi. En azından benim oturduğum tarafa, Anadolu yakasına yağmadı hiç. 

Eskiden yazı çok severdim. Güneşi tenimde hissetmek büyük haz verirdi. Yüzümde çiller kendilerine yeni yerler beğenirlerdi. Ama otuzumdan sonra kışı, özellikle de sonbaharı çok sevmeye başladım. 

Aslında düşününce eskiden oturduğum evler soğuk olduğu için sevmezdim sanırım. Hiç ısınmazdı elim ayağım. Allah'ım ömür boyu böyle hep üşüyecek miyim derdim küçükken. Şimdi evim her daim sıcak, hatta kaloriferleri yakmasam bile. Kışı bana bu ev sevdirdi hem de yıllarca akan çatısına rağmen. Beni en iyi çatı katında oturanlar anlar. Kısacası kışın evi soğuk olan ve hiç  olmayan insan ve hayvanlara Allah kolaylık versin. Annemin dediği gibi bi göz oda da olsa evi olsun herkesin.

Şu an yine  yağmur hafiften cama vurmaya başladı. Bal oğlum uyurken ben bir çay daha içeyim. 

Bu arada başlıktaki dize Ömer Hayyam'a ait. Mehmet Güreli'nin ağzından bestelenmiş halini dinlemenizi öneririm. Aşağıya videoyu ekliyorum.

Sağlıcakla ve Sevgiyle Kalın.



YENİ HAYATIMIZA MERHABA. ARTIK 4 KİŞİYİZ


 Ahhh! Ne çok özlemişim burayı.

Bir süredir yoktum. Bu süreçte yeni bir hayata adım attım diyebilirim çünkü uzun zamandan sonra ilk kez anne oldum. Daha önce kedi annesiydim ama ilk kez kendi biyolojik bebeğimin , bal oğlumun annesi oldum. 

Eşimle birlikte sevginin, adanmışlığın farklı bir boyutunu deneyimliyor ve adeta sarhoş oluyoruz. Bir anda tüm dünyamız onun etrafında dönmeye başladı. En basitinden yeni beden ölçülerime uygun kıyafet almak için her çıkışımda , kendime asla bir şey alamıyorum. Muhakkak ona bir şeyler almış olarak eve dönüyorum.

Biz çocuk delisi bir çift değildik. İlla ki olsun demedik hiçbir zaman. Hep hayırlısını diledik. Çünkü evlenme amacımız, birlikte bir ömür geçirmekti, sevgimizi paylaşmaktı. Eşim her zaman " Ben seninle bebek için değil, seni sevdiğim için evlendim." derdi. Bu konuda hiç psikolojik baskı görmedim. Şanslıydım.

Onuncu günde bebeğimle baş başa kaldığımda birazcık korkmadım değil ama sağ olsun eşim desteğini hiç eksik etmedi. Ben dokunmaya bile korkarken, beni cesaretlendirip birlikte ilk banyo yaptırışımız hala gözlerimin önündedir. 

İlk zamanlar eski hayatını özlüyor insan. Bir de Mart ayında doğduğu için hiç dışarı çıkamıyorduk. Ama zamanla birbirimize adapte olduk ve günlük hayatımız birlikte şekillenmeye başladıkça rahatlamaya başladım. Yeni doğum yapan anneler, korkmayın. Çünkü yeme ve uyku aralıkları zamanla uzuyor ve rahatlamaya başlıyorsunuz. Bunları düşünmeyin, sadece anı yaşayın, gelişimini gözlemleyin, birbirinize yakınlaşın. Zaman, su misali akıyor. 10 gün sonra tam 6 ay geçmiş olacak ama sanki daha dün hastaneydik .

Bu arada, bebeksiz bir evlilik eksiklik değildir. Olmayabilir, istemeyebilirsiniz ya da bir hayvan dostumuzu evlat edinebilirsiniz ya da hiç birini yapmazsınız. Bu kişilerin tercihine bırakılmalıdır. Biz böyle bir baskıyı hiç yaşamadık ama yaşayanlar çok biliyorum. Çünkü toplumca herkesin işine burnumuzu sokmayı seviyoruz. Hatta haddini bilmeyip mahremini soracak kadar. Hiç dert etmemek en iyisi. biz duruşumuz sayesinde böyle saçmalılara hiç mahrum kalmadık. Birbirimizi destekledik her zaman.

Şimdi evde 4 kişiyiz. Bebeğimiz Yusuf Göktürk, kedi oğlumuz Fiko ( Fikret), eşim ve ben. Yeni hayatımızın tadını çıkarıyoruz. Bunu aslında bebek değil, pandemi öğretti bize. 

Bakalım önümüzdeki aylar, yıllar minik ailemize neler getirecek.

Sağlıcakla ve sevgiyle kalın.


16 Kasım 2020 Pazartesi

Oku-Yorum 6 : Işığın Savaşçısının Elkitabı - Paulo Coelho


Işığın Savaşçılarına Kocaman Bir Merhaba

Bugün Işığın Savaşçısının Elkitabı'ndan bahsedeceğim. Işığın Savaşçısının Elkitabı, Simyacı'dan sonra okuduğum ikinci Paulo Coelho kitabı olmuştu. Simyacı benim için çok özel bir kitap olduğu için bu kitabı onunla kıyaslamayacağım ama bu kitabı da en az Simyacı kadar sevdim.

Işığın Savaşçısının Elkitabı'nda hayatınıza da uygulayabileceğiniz pek çok öneri bulabilirsiniz. Hatta elinizin altında tutup, ara sıra rastgele sayfa açıp okuyabilir ve kendinize hayat felsefesi yapabileceğiniz pek çok şey bulabilirsiniz. Aslında görmüş geçirmiş bilge birisi tarafından size nasihat veriliyormuş gibi ama kitabın adı gibi sanki bir el kitabı yazılmış. Hangi durumlarda nasıl davranmalıyım tarzı sorularımızın cevabını bulabiliriz.

Kitabın ilk bölümü hariç diğer kısımlar (kitabın %95'i diyebilirim) daha önce gazetede yayınlanmış. Sonra kitaplaştırırken bu ilk ve son bölüm eklenmiş. Sanırım hikayeleştirmek istemişler. Ayrıca ilk kısmın kitaptaki önerileri daha tılsımlı hale getirdiğini düşünüyorum. 

Kitabı beğendim mi? Tabi ki beğendim. Kütüphaneden alıp okumuştum ama daha sonra kendi mütevazi kütüphaneme de eklemeyi çok isterim. Keşke sizler de alıp okusanız. Eminim çok beğenirdiniz.

Aşağıda sizler için bazı alıntılar paylaştım. Defterime o kadar çok alıntı not etmişim ki neredeyse tüm kitabı oturup el yazımla kopya etmişim gibi duruyor. Hatta hızımı almayıp yazamadıklarımı telefonla çekmişim. Keşke tüm kitabı sizinle paylaşabilseydim ama bu hem yasal olmazdı hem de o kadar zamana sahip değilim. Zaman değerli ve hızlı geçiyor. Bununla ilgili bazı bilimler şeyler okumuştum ama yanlış aktarırım diye endişe ettiğimden bahsetmeyeceğim.

O yüzden size tadımlık lezzetler bırakıp kaçıyorum. Tadı damağında kalanlar ise bence Işığın Savaşçısının Elkitabı'nı okusunlar. Kesinlikle eve almam lazım bu kitaptan :)

Işığın Savaşçısının Elkitabı'ndan Alıntılar


15 Kasım 2020 Pazar

Film Yorumu 5: HER


En iyi özgün senaryo dalında Oscar
 ve daha başka ödüller kazanan Her filminde en çok kıyafetleri beğendim sanırım. Filmin konusuna gelecek olursak kahramanımız boşanmanın eşiğinde ve kendini çok yalnız hissediyor. Film gelecekte geçmesine rağmen hala mektup yazılıyor. İş olarak başkalarının adına mektuplar yazıyor ama kendisi yalnız. Sonra reklamlarda sanal zeka
 olan bir tür asistan gibi bir şeyden bahsedildiğini görüyor. Gidip satın alıyor ve zamanla arkadaş oluyorlar hatta daha sonra sevgili bile oluyorlar. Bir çok insan bu şekilde aşk yaşıyor . Bu süreçte sanal zeka olan aşkının sayesinde yalnızlık hissinden kurtulan kahramanımız eşinden resmi olarak da ayrılıyor. İlk başlarda sanal aşkı ona hayrandır çünkü dünyayı onunla keşfetmektedir ama zamanla insan olan aşkını yetersiz bulmaya ve internet aracılığıyla başkalarıyla da konuşmaya başlıyor. Daha sonra sanal zekalar birbirleriyle iletişime geçip, birbirleriyle arkadaş oluyorlar çünkü insanlar onlar için yetersiz kalıyor. Gün geliyor ve sanal zeka olan arkadaşlar çekip gitme ve kendi dünyalarında yaşama kararı alıyorlar. Sonuç olarak yalnız dostumuz yine yalnız kalıyor. En azından insanlığın sonunu getirmek gibi bir karar almadıkları için şükretmesi gerekir. 




14 Kasım 2020 Cumartesi

Film Yorumu 4: Bir Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu


Herkese Merhaba
Bugün oldukça eğlenceli ve sıkılmadan izleyeceğiniz bir film ile karşınızdayım.

Aslında bu film " Bir İkea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakiri'nin Olağanüstü Yolculuğu" isimli kitaptan uyarlanmış. 2018 yapımı olan Bir Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu'nu izlerken çok eğlendim. Mutlu eden ve enerjinizi yükselten filmlerden.

Kahramanımız Ajatas Oghash Rathot ( Dhanush), Hindistan'da yaşıyor ve bir Hintli. Babasız olduğu için küçük yaşlarda çalışmaya başlıyor. Annesi sürekli Paris'e gitmekten bahsediyor. Ajatas, sürekli her gördüğü adam için " Babam bu mu? " diye sorarak annesini çıldırtıyor. Büyüyor ve bir gün annesini kaybediyor. Annesinin mektuplarını buluyor. O zaman öğreniyor ki babası bir Fransızmış. Annesinin ailesi evlenmelerine izin vermemiş. Onlar da anlaşmışlar. Bir gün Paris'te Eyfel Kulesi'nde buluşacaklardır ama geçim derdi yüzünden hiç gidememiş. 

Babasını bulmak için yola çıkıyor. Paris'e varıyor ve ilk olarak İkea mağazasına gidiyor. Bunun nedeni ise çocukken eline geçen bir İkea kataloğunu ezberleyene kadar incelemesi.

Burada bir kızla tanışıyor. Hayatının aşkını bulmuştur. Tanışma şekli çok tatlıydı. Mutlaka izleyin. Kızla randevulaşıyorlar. Kalacak yeri olmadığı için geceyi İkea'da bir dolabın içinde uyuyarak geçirmeye karar veriyor. Ama uyurken o gece görevliler dolabı başka ülkeye gönderiyorlar. Yoldayken uyanıyor ve karşısında mültecileri görüyor. Yakalanıyorlar ve onu da mülteci sanıyorlar. Anlatıyor ama inanmıyorlar. Pasaportunu da sahte sanıp parçalıyorlar. 

Kaçıyor ve bavuluna saklandığı bir kadın ona yardım ediyor, para kazandırıyor ama parayı kaptırıyor. Sonra mülteci arkadaşlarıyla birlikte parayı geri alıyorlar. Mülteci kampına gidip, oradakilerin derdini dinliyor ve parayı onlara dağıtıyor. Böylece o insanların mülteci olmasına gerek kalmıyor. Çünkü lazım olan paraya artık sahiplerdir.

Çok uzatıyorum gibi oldu o yüzden finale bağlıyorum. Kızın arkadaşına ulaşıyor ve başkasıyla evlenmek üzere olduğunu öğreniyor ve Hindistan'a geri dönüp öğretmenlik yapıyor ama kız onu buluyor ve mutlu son oluyor.
Babasını da buluyor ama mezarında. Babası Eyfel Kulesi'nde annesini hep beklemiş.



13 Kasım 2020 Cuma

SOĞUK KIŞ GÜNLERİNİN SICAK DOSTLARI KAZAKLARIMIZI KORUMAK İÇİN 9 İPUCU


Malum havalar soğudu, artık Kasım ayındayız. Şurada yılbaşına ne kaldı ki? Kışla birlikte sıcacık kazaklarımızda gardroplarımızda yeniden başrolü kapmaya başladı. Peki aldığımız ya da ördüğümüz kazak, hırka, süveter gibi örgü giysilerinizi yıllarca mı giyiyorsunuz yoksa kışın sonunu zor mu görüyorlar?

Kazaklarını yıllarca giymek istiyorum diyenler için kendimce uyguladığım birkaç ufak tüyoyu sizler için derledim. Ayrıca giysilerimizin ömrünü uzatırsak yenisini daha az alırız. Böylece hem bütçemiz hem de dünyamız için küçük gözüken ama büyük olan bir adım atmış oluruz.


1. Asla Çok Sıcak Isıda Yıkamayın

Kazaklarımızı yüksek ısılarda yıkarsak ya minicik ve ipleri büzüşmüş bir kazağa ya da yakası yerde kolu gökte sarkmış bir kazağa dönüşecektir. Her zaman düşük ısılarda yıkamalıyız. Hatta kimileri çok fazla giymediyse biraz havalandırıp tekrar giyiyorlar. Pandemiden dolayı tercih size kalmış.

2. Çamaşır Makinesine Atarken Fermuar ve Kopçalar Kapanıyor

Çamaşır yıkarken çoraptan atlete, kazaktan pantolona pek çok farklı türü rengine göre kategorize edip yıkarız. Haliyle pantolonumuzun fermuarı ya da sutyenimizin kopçası en sevdiğimiz kazağımıza takılabilir ve yıkama bitene kadar iplerini çeker de çeker. Ayrıca fermuarları kapatıp atmanız, onların da ömürlerini uzatır.


3. Kazakları Askıya, Çiviye, Oraya Buraya Asmıyoruz

Günümüzde yatak odalarında açık askı sistemleri pek bir revaçta. Ama örgü giysilerimiz askıda sarkmaya çok meyillidir. Hele hele kapının arkasındaki askı aparatlarına ya da duvardaki çivilere vs asmak en kötü seçimler arasındadır. En güzeli kazak, hırka türü giysilerimizi güzelce katlayıp, raflarımızda tutmak.

4. Tiftiklere Veda

Kazaklarımızın bazen manşetleri bazen kollarının sürtündüğü bel çevresi bazen ise tamamı tiftik olabilir ve gözünüze oldukça eskimiş görünürler. Ama tiftiklerinden kurtulduğunda aslında ne kadar da yeni göründüklerine siz de şaşıracaksınız.

Tiftiklerden kurtulmanın yollarından biri minik bir tiftik toplama makinesi edinmenizdir. Fiyatları oldukça makuldur. Ben de pille çalışanı var. Güçlü bir pil taktığımda oldukça işimi görüyor.

Diğer bir yöntem ise permatik türü bir jiletle dikkatlice tiftikleri traş etmektir. Ama sakın aceleci davranmayın çünkü kazağınıza zarar verebilir, iplerini kesebilirsiniz.

Bahsettiğim kısımlardaki tiftikler tabi ki istemeden oluşuyor ama bir de kazağıyla hırkasıyla yatıp yuvarlananlar var. Bu gerçekten en güzel örgülerin katilidir.


5. Kazaklar Sarktı mı, Hoppp Buzluğa

Bazı kazaklarımız giydikçe gün içinde bile sarkar. Benim böyle bir kazağım vardı. Sabah giyerdim mis gibi ama akşama kadar üstümde sarkar ve şekli bozulurdu. Bu tür kazaklar bazen yıkanınca kendini toplar ama başka bir çözümü ise buzluğa atmaktır. Bir poşete koyup atmanız daha iyi olur tabi ki :)

6. Yumuşacık Kazaklara Sarılmaya Devam

Bazı bölgelerin suyundaki kireç oranı yüksektir. Kireç, makinelerimizi, demliklerimizi, su ısıtıcılarımızı mahvederken bu sularda yıkadığımız giysilerimizi de sertleştirir. Yumuşaklığın devamı için yumuşatıcı kullanmanızı öneririm. Kokusu yoğun ya da az olanı seçmek size kalmış. Daha doğal bir yöntem arayanlar için ise beyaz sirke öneririm. Ayrıca beyaz sirkeyi, sebze meyve yıkamanın yanı sıra ev temizliğinde de kullanabilirsiniz.


7. Üşenmiyoruz, Ters Yıkamıyoruz

Dışardan geldik. Dışarda tam kararında olan kazaklarımız eve girince darlamaya başladı ve hooppp diye çıkardık attık. Yıkarken ise tersine yüzüne bakmadan doldurduk makineye. Ama yıkama boyunca oluşacak sürtünme, zamanla kazaklarımızın düz taraflarında tiftiklenmeye sebep olur. bazı giysilerimizi ters bazısını ise düzünden yıkamalıyız. Bunula ilgili de bir yazı yazabilirim aslında.

8. Asarak Değil Sererek Kurutun

Örgü giysiler için önerilen en iyi kurutma yöntemi sererek kurutmak. Açıkcası ben de asarak kurutuyorum ama kulaklarından asarmış gibi uçlarından tutturmuyorum. Şeklini şemalini bozmayacak şekilde asıyorum.


9. Makyajınız Yüzünüzde Kalsın

Kışın dışarı çıkarken sıcacık kazaklar en iyi dostlarımızdan biridir. Saçımızı ya da eşarbımızı yaptık. Biraz da makyaj yapalım dedik ve kazağımızı sonra giydik ve boyun kısmında artık ruj mu dersiniz fondöten mi dersiniz; ne ararsanız var. Özellikle mağazalarda denediğimiz kıyafetlerin yakasında defalarca fondöten lekesi görmüşüzdür değil mi? Tavsiyem sadece kazaklarımızda değil bütün giysilerimizde önce üstümüzü giyip, sonra makyajımızı yapmamız. Sonra zor çıkan veya çıkmayan lekeler canımızı sıkmasın :)


Peki sizin aklınıza gelen ya da uyguladığınız püf noktaları var mı? Varsa yorumlarda fikir alışverişi yapabiliriz. Hepimiz için faydalı olacağını düşünüyorum.






12 Kasım 2020 Perşembe

MEVSİMİNDE BESLEN! KASIM AYI SEBZE VE MEYVELERİ NELERDİR ?



Herkese huzurlu bir Kasım akşamından kocaman bir
Merhaba

Bugün 12 Kasım ve ayı nerdeyse yarıladık sayılır ama ben bugün sizlerle merak sardığım ve uyguladığım bir şeyden bahsetmek istiyorum. Peki ne mi? Hangi ayda, o ay ne yetişiyorsa beslenirken onlara daha çok ağırlık vermek. Her ay kendim için mevsim sebzelerini araştırırken, sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

Bana en yakın semt pazarı çarşambaları kuruluyor. Aslında çok taze ürünler getiren bir kaç marketten de alışveriş yapıyorum ama şu aralar pazar daha uygun geliyor ve pazarda dolanıp, fiyatları ve ürünleri karşılaştırmak oldukça hoşuma gitmeye gitmeye başladı. Neyse konuya döneyim. Baktım bu zamanlarda çıkan meyve ve sebzelere ve ona göre mutfak alışverişimi yaptım. Şu yazımda da bahsettiğim gibi artık evde yemek yapıp yemeye karar verdik. Çünkü hem bütçe hem de mide dostu olduğunu düşünüyorum. 

Hatta mevsim sebzeleriyle yaptığım acemi tariflerimi de paylaşmayı düşünüyorum. Haftanın başında karnabahar yaptım mesela. Acemiliğime göre iyiydi bence: ) Mesela bugün ömrümde ilk kez pırasa pişirdim. Hatta hiç pırasa yemiyor olmama rağmen akşam yiyeceğim. 

Böylelikle hem daha önce yememiş olduğum sebzeleri yerken hem de yemek yapmayı öğrenmiş olacağım. 

Peki Kasım ayının sebze ve meyveleri acaba neler?



Kasım Ayı Sebzeleri

Şalgam
Brokoli
Karnabahar
Pırasa
Ispanak
Bal Kabağı
Brüksel Lahanası
Turp (Kırmızı, Siyah, Beyaz)
Yer Elması
Lahana ( Kırmızı, Beyaz)
Havuç
Pancar
Kereviz




Kasım Ayı Meyveleri

Elma
Ayva
Portakal
Mandalina
Greyfurt
Yerli Muz
Muşmula
Nar
Kivi
Kuşburnu
Avakado
Armut
Trabzon Hurması



Aralık ayı sebze ve meyvelerinde buluşmak üzere şimdilik 
Hoşçakalın
ve
Sağlıcakla Kalın







7 Kasım 2020 Cumartesi

Film Yorumu 3: Miraç



Herkese Merhaba
Bugün sizlerle bir Türk filmi paylaşacağım.
Yönetmenliğini Enes Hakan Tokyay'ın yaptığı 2017 yılında çıkan ve Türk filmi olan Miraç'ı aslında Ramazan ayında TRT Ev Sineması Kuşağı'nda izlemiştim. Hoşuma giden bir film olduğu için eşimle tekrar izledim.

Yusuf, Ali ve Ahmet arkadaşlar ama Ahmet yüzerken boğuluyor ve ölüyor. Bu durum küçük arkadaşları etkiliyor. Sürekli Ahmet'i düşünüyorlar. Ahmet gömüldükten sonra, imamın mezarın başında konuştuğunu görüyorlar. Arkadaşlarını çok özlediklerinden, Ahmet'le konuşabilmek için imam olmaya karar veriyorlar. 

Geceleri mezarına gidip bekliyorlar. Ahmet korkmasın diye mezarına lamba ve kendi fotoğraflarını bırakıyorlar.

İmam olmayı kafalarına koydukları için Kuran okuyorlar ama Elif Ba düzeyinde kalıyor. Sonra başkalarının önünde durup onlara namaz kıldırmaya çalışıyorlar. Bu konuda ölen Ahmet'in dedesiyle ninesi yardımcı oluyor. Başka bir gün camide vaiz vermeye çalışıyorlar. Namazı birbirine katıyorlar ve camii çıkışı Ahmet'in dedesi bunlarla konuşuyor. Yusuf ile Ali niyetlerini anlatıyor. Tabi ki Ahmet'in dedesi çok duygulanıyor. Dede onlara Ahmet'in göğün 7. katında Hz. İbrahim'in yanında olduğunu, orada başka çocuklarla oynadığını anlatıyor ama bizim ufaklıklar bu sefer de ölen arkadaşlarını cennetteki çocuklardan kıskanıyor.



Göğün yedinci katına balonla mektup yolluyorlar. Başka çocuklarla oynama diyorlar. Olmadı göğe yükselip Miraç'a çıkmak için bir eşeği kaçırıp, kanat takarak onu Burak yapmaya çalışıyorlar. İmamdan Zemzem suyu alıp göğüslerine dökerek kalplerini yıkamaya çalışıyorlar. Mescid-i Aksa'ya gidemeyince köyün camisinin kubbesini sarıya boyayıp benzetmeye çalışıyorlar. Miraç için gerekli olan her şeyi tamamladıklarına inanan Yusuf ve Ali caminin çatısında uzanırken rüyalarında Ahmet'i görüyorlar. İstedikleri oluyor. Ne yaptıklarını ise sabah olunca bütün köy öğreniyor.

Gerçekten sevecen ve çocuk masumiyetini hissedebileceğiniz bir film olmuş. İzlemek isterseniz Youtube tam hali yüklü. Üstteki fragmanı ama önceden Youtube'da tam hali mevcuttu.
Şimdiden iyi seyirler dilerim.
Sağlıcakla Kalın.





6 Kasım 2020 Cuma

Film Yorumu 2: Arrival



Arrival, sürekli televizyonda denk geldiğim ama hiç oturup bitirmediğim bir filmdi. Hep parça pörçük sahneler izlemiştim. Barış Özcan'ın videosunda görünce izleme kararı aldım. Barış Özcan'dan sonra film bana daha bir anlamlı geldi.

2016 yapımı olan Arrival'ın yönetmenliğini Denis Villeneuve yapmış. Başrolde ise Dr. Louise Banks rolünde Amy Adams'ı, Ian Donnelly rolünde ise Avengers'da güzel ok atan abimiz Jeremy Renner'ı görüyoruz. 

Dr. Banks bir dil bilimci ve uzaylıların dilini çözsün alıp uzaylıların uzay gemisine sokuyorlar kadını. Bir de sürekli karışıyorlar kadına. Çok biliyorsan buyur sen okuma yazma öğret uzaylılara. Kadın dünyadaki eski ya da yeni neredeyse bütün dilleri biliyor. Osmanlıca bile biliyormuş. Uzaylılar aradaki cama yuvarlak mürekkep lekeleri gibi şekiller yapıyorlar dokunaçlarıyla. Ahtapot gibiler ama o küçük bir parçalarıymış. Filmin ilerleyen sahnelerinde tamamını görebiliyoruz. Resmen okuma yazma öğrettiler birbirlerine. 


Aslında uzaylılar kötü niyetli değil. Dünyaya yardım etmek istiyorlar ama insanoğlu ne anlar yardımdan. Nükleerle vuralım diyorlar. Uzaylı görünce taş atan insanlar gibiler. Bazı ülkeler vurmayalım diyenlerle küsüp bağlantıyı koparıyor. Dünyanın her yerine uzay gemileri inmiş. Devletler birbirine trip atıyor. Çin ergen gibi davranıyor. Ben böyle bir olayda en çok Çin, Japonya gibi ülkelerden mantıklı hareket beklerim valla. Amerikan sineması yine gömüyor işte sevmediklerini. Garibim uzaylılar da insanların anlamadığı bir dilde insanlara yardım etmeye geldiklerini anlatmaya çalışıyor. 

Filmi izlemeden önce Barış Özcan'ın Arrival ile ilgili videosunu da izlemenizi öneririm. Daha anlamlı geleceğine eminim. 
Arrival'in vermek istediği mesajı sevdim. Sizlere de öneririm.
Şimdiden iyi seyirler.