2 Kasım 2020 Pazartesi

Film Yorumu 1: The Shining- Cinnet




Herkese Merhaba
Bugün ilk film yorumu paylaşımımı yapacağım ama profesyonel gözle izleyemediğim için kişisel değerlendirmelerimi barındıracak. 

Gelelim filmimize

The Shining yani Cinnet filmi Stephen King'in kitabından uyarlanmış. 1980'de yayınlanan filmin yönetmeni Stanley Kuprick; Baş rolde ise bir yazarı canlandıran Jack Nicholsen var. Karısını Shelley Duvall, küçük çocuğunu ise Danny Lloyd oynamış. 
Söz konusu Stephen King olunca tabi ki kategorimiz korku ve gizem.

Yazar Jack Torrence, kitabını yazabilmek için dağın başındaki bir otele kış bekçisi oluyor. Asıl mesleği ise öğretmenlik ama burada kışın kimse olmadığı için kitabına odaklanabileceğini düşünüyor. Ailesini de alıp buraya getiriyor. Kışın otel kapanıyor. Çalışanlar, müşteriler hepsi gidiyor çünkü kar yağıyor yollar kapanıyor. Sadece bekçi kalıyor. Çok güzel kış turizmi olur niye kapatıyorlar diyordum ki aslında bir şeyden kaçtıklarını fark ettim. Yazın misafirlerini ağırlayan otel kar yağınca manyağa dönüşüyor. Olmayan kişileri görüyorsunuz, kafayı sıyırıyorsunuz ama öyle böyle değil. Böyle dibini ekmekle tertemiz sıyırıyorsunuz. Baltayla çocuğunuzu, karınızı doğramaya kalkıyorsunuz. Yani madem böyle bir durum var kışın vur kilidi git. Niye bekçi bırakıyorsun. Bir de adama diyorlar ki daha önceki bekçi böyle böyle katliam yaptı sorun olmaz değil mi? Mal değerli işte; can kimin umurunda.



Aslında ilk çok hoşlarına gidiyor ortam. Sadece yiyip içip yatıyorlar ama kar bastırınca işler değişiyor. Yazarımız uyku sorunları yaşıyor ve kafası bulanmaya başlıyor, kitap da ilerlemiyor.  Karısı gözüne batmaya başlıyor; kötü davranıyor. Zaten en çok kadına üzüldüm böyle bir kocası olduğu için. Daha sonra otelde barda insanlar görüyor, oturup içki içiyor ama aslında etraf bomboş, kimse yok. Olmayan içkiyi içip sarhoş oluyor, olmayan barmenle muhabbet ediyor. Sonra bu insanlar ona karısını ve çocuğunu öldürmesini söylüyor. Çocuk ise zaten böyle varlıkları her zaman görüyor. Hatta hayali arkadaşı o otele gitme diyor ama çocuk işte kim dinleyecek.



Kapının baltayla parçalandığı sahnede kadın öyle korkuyor, öyle bir bakıyor ki sanırsın gerçekten deliriyor. Zaten sonradan okuduğuma göre yönetmen o kadına karşı tüm ekibi örgütlüyor. Demiş ki kötü davranın, dışlayın, küçümseyin, köpek çekin. Kadın normalde de sürekli senaryodaki kocasının ona davrandığı gibi davranılınca gerçekten içine kapanmış, sinmiş kalmış film çekilirken. Sanırım o bunalımı daha gerçekçi oynasın istemiş ama kadının psikolojine aduket çekmişler. Sırf bunalsın diye kocasının merdivende üstüne yürüdüğü sopalı sahneyi tüm gün tekrar tekrar çekmişler. Kadın o sahnede bunaldığı için gerçekten ağlamaya başlamış.



Cinnet filmi aslında çok popüler bir film ama ben kısa bir süre önce izledim. İzleme sebebim ise Başlat: Ready Player One filminde bu filmden oldukça çok bahsedilmesi oldu. Oasis'i yapan James Halliday'in en sevmediği filmdi ve bu filmin içinde anahtar arıyorlardı. Kapakları açılınca kan boşalan asansör, korkutucu ikiz küçük kızlar, banyo sahnesi falan derken Cinnet filmini oldukça merak ettim. Acaba neyini sevmemiş diye düşündüm ve izledim. Sonundaki donup kalma sahnesi çok komik geldi valla güldüm. Ama hemen alttaki videoda kadının yerinde olmayı kesinlikle istemezdim.



1 yorum:

  1. bu film çok sinir bozucu ama gelmiş geçmiş en iyi korku filmi kabul ediliyooo :)

    YanıtlaSil